Kira sözleşmelerinde genel anlamda kiracının ilk borcu, kira bedelini sözleşmede anlaşılan miktar ve zamanda düzenli olarak ödemesidir. Kamu Özel İşbirliği projelerinde kira bedeli projenin finansal geri dönüşüm araçlarından biridir ve kiralanan şeyin kullanımı karşılığında bir bedelin ödenebileceği kararlaştırılabilmekle beraber bedelin mutlaka para şeklinde ve fiilen ödenmesi şart değildir. Kira bedeli idare tarafından işletilmesi maksadıyla özel sektöre devredilen işletme gelirleri ile karşılanabilecektir. Nitekim Sağlık sektöründe Kamu Özel İşbirliği projeleri kapsamında yapılan şehir hastaneleri projesinde hem kiralama unsuru hem de işletme hakkı devri unsuru bulunmakta ve kira bedeli bu iki unsurun birleşimi ile karşılanmaktadır.
Bunun dışında kira bedelinin para olarak ödenmesinin söz konusu olduğu durumlarda kira bedeli Türk parası olarak ödenebileceği gibi döviz cinsinden ödenmesi de mümkün olacaktır. Kira bedelinin ödenmemesi durumunda TBK madde 315 hükmüne başvurulabilecektir. İlgili hüküm gereği kiraya veren kiracıya yazılı bir süre vererek kira bedelini ödemesini, aksi takdirde ise, kira bedelinde temerrüt söz konusu olduğu için kiraya veren sözleşmenin feshine ve/veya ödenmeyen kira bedelleri için cebri icra yoluna başvurulması gündeme gelebilecektir. Bu hükmün Kamu Özel İşbirliği projelerinde uygulanabilmesi sözleşme taraflarından birinin idare olmasından kaynaklı bazı problemlere sebep olmaktadır. Şöyle ki; Kamu Özel İşbirliği projelerinde kiralanan yerlerde verilen hizmet kamu hizmetidir ve bu kiralanan yerler her ne kadar özel hukuk kişisinin üst hakkından kaynaklı belirli bir süre özel hukuk kişisinin mülkiyetinde de olsa bir kamu taşınmazıdır ve sözleşme süresinin sonunda ilgili taşınmazların idareye devri söz konusu olacaktır. Burada ikili bir ayrıma gidilecektir. Bu projelerde kiracı özel hukuk kişisi olabildiği gibi tıpkı şehir hastaneleri projelerinde olduğu gibi kiracının idare olduğu durumlarda söz konusu olabilmektedir. Kiracının idare olduğu durumlarda ise karşımıza devlet mallarının haczedilmezliği kuralı önümüze çıkmaktadır. 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 82. maddesinde yer alan ilgili düzenlemeye göre; kira bedelinin ödenmemesi durumunda devlet mallarının haczedilmezliği ilkesi gereği icra ile tahsilat yapılması mümkün değildir. Bu hüküm ele alınarak tüm devlet mallarının haczinin mümkün olmayacağının belirtilmiş olması bir kamu kurumundan alacağı olanların kurumun malvarlığına karşı başvuruda bulunmasının hukuken mümkün olmadığı ya da bütün kamu idarelerinin veya her türlü kamu mallarının haciz uygulanmasından muaf olduğu anlamına gelmemelidir.
İcra hukukuna göre devlet mallarının haczedilemeyeceği hususu hacze ilişkin bir istisna olarak belirtilmiş; idare hukukuna göre ise kamu idarelerinin ellerinde bulunan malların kamu malı sayılacağı hususu kural olarak kabul edilmiştir. Bu durumda bir kamu idaresine karşı icra yoluna başvururken hangi idarelerin devlet tanımının içinde yer aldığı ve hangi malların Devlet malı niteliğinde olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Aksi halde devlet mallarının hiçbir şekilde haczedilemeyecek olması hukuk devleti anlayışına aykırı olacaktır.
Bu konuyla ilgili çıkacak ihtilafların temeline gidecek ve çözüm yollarının neler olabileceğine gelecek olursak idarenin özel hukuk kişisi ile girdiği borç ilişkisinden kaynaklanan borcunu ifa etmemesi üzerine, özel hukuk kişisi alacağını tahsil edebilmek için genel haciz ve takip usulleri uyarınca icra takibi başlatmakta ve takip kesinleştikten sonra ilgili idarenin malları üzerinde haciz işlemleri için harekete geçmektedir. Ancak idare, İİK madde 82’ye dayanarak haczedilmezlik kuralını ileri sürüp İcra Mahkemesine şikâyette bulunmakta ve İcra Mahkemeleri de ilgili kanun hükümleri uyarınca şikayeti kabul etmektedir. Böylece haciz işlemleri durmaktadır. Bu şartlarda da özel hukuk kişisi de alacağından mahrum kalmaktadır. Bu aşamada haczedilmezlik kuralının mülkiyet hakkı ile ilişkisini değerlendirerek konuyla ilgili verilmiş mahkeme kararları ile konunun netlik kazanması sağlanmaya çalışılacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 44766/98 başvuru tarihli Kanioğlu ve Türkiye davasıdır. İlgili davada Mardin Belediyesinde çalışan Kazım Kanioğlu tarafından kıdem tazminatı ve bunun gecikme faizini devlet mallarının haczedilemezliği gerekçesiyle ödenmemesi sebebiyle AİHM’e başvurulmuş, başvurunun incelenmesi esnasında kıdem tazminatı Türkiye tarafından başvurucuya ödenmiş fakat gecikme faizi yönünden inceleme devam etmiştir. İnceleme sonucunda AİHM başvurucuların alacak haklarına ulaşma imkânının iç hukukta bulunmadığına vurgu yaparak gecikme faizi açısından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Konuyla ilgili diğer bir AİHM kararı, 26664/05 başvuru numaralı Uygurer İnşaat San. Tic. Ltd. Şti./Türkiye dosyasına aittir. Kararda başvurucu şirket, Belediye için yapım işi gerçekleştirmiş ve bedelin ödenmemesi nedeniyle icra ve haciz yollarına başvurmasına rağmen Devlet malı haczedilemez hükmü sebebiyle haciz işlemini gerçekleştirememiştir. AİHM yine alacağına ulaşamayan başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
AİHM kararları dışında 2010 yılında Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun tanınması ile birlikte konuyla ilgili Anayasa Mahkemesine de başvurularda bulunulmuş ve Anayasa Mahkemesi de AİHM kararlarına benzer kararlar vermiştir. Bu kararlardan ilki; 2013/711 başvuru numaralı Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım bireysel başvuru kararıdır. Dosyada, başvurucular, Belediye aleyhine açtıkları kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin ödenmesi davası sonunda mahkeme tarafından hükmedilen bedelin ödenmemesi üzerine, Belediye aleyhine icra takibi yaptıklarını fakat taleplerinin sonuçsuz kaldığını belirtmiş, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Anayasa Mahkemesi yapılan başvuruyu incelemiş ve aşağıda belirteceğimiz gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar vermiştir.
“İdarelerin, mal, hak ve alacaklarının haczedilememesi kuralının arkasına sığınarak mahkeme kararıyla hükmedilen ve kesinleşen kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelini ödemekten imtina etmeleri, kamu yararı ile kişi hakları arasındaki dengeyi kişilerin zararına olacak şekilde bozabilir. Bu durum, taşınmazına el konulduğu halde, Mahkemece hükmedilen taşınmazının bedeli ödenmeyen kişi yönünden mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde kabul edilir.
Mahkemece hükmedilen taşınmaz bedelinin Belediye tarafından ödenmemesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”
Tüm bu kararlar sonrasında ifade edebiliriz ki; Devlet mallarının haczedilemeyeceği kuralının Anayasa madde 2’de yer alan hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Bu ilke bir Anayasa Mahkemesi kararında şu şekilde ifade edilmiştir: “Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.” Kararda da belirtildiği gibi, hukuk devleti her şeyden önce, kendini hukukla bağlı hisseden ve kendi koyduğu kurallara özenle riayet eden devleti tanımlamaktadır. Devlet mallarının haczedilememesi kuralı ise uygulamada sıkça görüldüğü gibi borçlu devlet kurumunun borcunu ödememesine yol açmakta; bu ise sonucu itibarıyla devletin kendi koyduğu hukuk kurallarını inkâr etmesi, yani hukuk devleti ilkesinin (AY m. 2) ihlali anlamına gelmektedir.
Devlet mallarının haczedilmezliği ilkesi Anayasa’nın 2. maddesine olduğu gibi 35. maddesine de aykırılık teşkil etmektedir. Anayasanın mülkiyet hakkı başlıklı 35. maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yaran amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkı başlıklı 35. maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yaran amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” Anayasa Mahkemesi bir kararında 35. maddeye ilişkin olarak şu ifadelere yer vermiştir. “Tüm dosya kapsamı incelendiğinde: “Anayasa’nın mülkiyet hakkını güvenceye alan 35. maddesine göre, herkes mülkiyet hakkına sahiptir. Bu hak, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir ve kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet hakkı başkasına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, kişinin, bir şey üzerinde dilediği biçimde yararlanma, tasarruf etme, başkasına devretme, kullanma biçimini değiştirme, harcama ve tüketme yetkilerini kapsar. Özel mülkiyet gibi, kamu mülkiyeti de Anayasa’nın 35. maddesinin güvencesi altındadır. Zira, özel mülkiyeti güvenceye alan Anayasa’nın, kamu mülkiyetini güvencesiz bıraktığı düşünülemez. 35. maddeye göre, mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla ve yasayla sınırlanabilir.” denilmiştir. Bu kararda da belirtildiği üzere mülkiyet hakkının sınırlandırılması ancak kamu yararı amacıyla mümkündür. Devlet malları kavramının herhangi bir sınırlandırmaya tabi olmadan haczedilmezliğinin mümkün olması açıkça mülkiyet hakkının ihlalini ortaya koymaktadır. Ayrıca devlet mallarının haczedilemezliği kuralına dayanılarak alacaklının alacağına kavuşması tamamen engellenmekteyse, mülkiyet hakkının ihlali ile birlikte Anayasa madde 13’te düzenlenmiş olan temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulmaması ilkesi de ihlal edilmiş olacaktır.
Bu konuyla ilgili çözüm niteliğinde olabilecek bir diğer husus; Devlet tüzel kişiliği dışında kalan diğer kamu tüzel kişilerinin, gerek kamusal gerek özel mallarının haczedilememesi için, ilgili kamu tüzel kişisinin kurucu düzenlemelerinde, bu yönde özel ve açık bir hükmün bulunmasının zorunlu kılınması olabilir. Bununla birlikte, kamu tüzel kişilerin mallarının korunması için kabul edilen düzenlemelerdeki ibareler de, son derece önemlidir. İlgili kamu tüzel kişisinin mallarının korunmasına ilişkin düzenlemelerde, kamu tüzel kişisinin mallarının açıkça haczedilemeyeceği düzenleniyor ya da o kamu tüzel kişisinin, sahip olduğu mallar bakımından, Devlet mallarının sahip olduğu ayrıcalıklardan yararlanacağı minvalinde ibareler kullanılıyorsa, ancak o halde, diğer kamu tüzel kişilerinin mallarının haczedilemeyeceği sonucuna ulaşılabilmelidir. Tabi bu ibarelerin de geniş kapsamda değil dar kapsamada ele alınması oldukça önemlidir. Örneklendirmek gerekirse; 5393 sayılı Kanun’un 15. maddesi dokuzuncu fıkrası uyarınca, “Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez”. Buna ek olarak, 5393 sayılı Kanun’un 73. maddesi uyarınca, kentsel gelişim ve dönüşüm alanı ilân edilen bölgelerde, anlaşma yoluyla belediye mülkiyetine geçen gayrimenkullerin de haczedilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, belediye mallarının haczi bakımından, haczedilmezliğin açıkça vurgulandığı düzenlemeler mevcuttur. Bu noktada yapılması gereken, en başta, söz konusu haczedilmezlik korumasının kapsamına giren belediye mallarını belirlemektir.
Şimdiye kadar yaptığımız açıklamalar kiracının idare olması durumuna ilişkindir. Kiracının özel hukuk kişisi olduğu durumlarda ise TBK madde 315’in uygulanması mümkündür. Bunun dışında, “2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 62. maddesinde, kiracının sözleşmeye aykırı davranması, kira bedelini ifada gecikmesi, kiralananı tahsis amacına aykırı kullanması gibi birçok hali kapsayan, “torba hüküm” adı verilebilecek bir olağanüstü fesih sebebi düzenlenmiştir.” İlgili hüküm, “(1) Sözleşme yapıldıktan sonra 63’üncü maddede yazılı hükümler dışında müteahhit veya müşterinin taahhüdünden vazgeçmesi veya taahhüdünü, şartname ve sözleşme hükümlerine uygun olarak yerine getirmemesi üzerine, idarenin en az 10 gün süreli ve nedenleri açıkça belirtilen ihtarına rağmen aynı durumun devam etmesi halinde, ayrıca protesto çekmeye ve hüküm almaya gerek kalmaksızın kesin teminatı gelir kaydedilir ve sözleşme feshedilerek hesabı genel hükümlere göre tasfiye edilir. (2) Gelir kaydedilen kesin teminat, müteahhit veya müşterinin borcuna mahsup edilemez.” Bu hükümde muhatap, “müteahhit veya müşteri” olarak ifade edilse de, bu hüküm bazı yargı kararlarında kiracı olarak da kullanılmıştır. Her iki düzenleme de kira bedelinin ödenmemesinin yaptırımları benzer nitelikte olmakla beraber TBK değişik yargı çevrelerinde farklı şekilde sonuçların ortaya çıkmasına neden olan kamu kurum ve kuruluşlarının taraf olduğu konut ve çatılı işyeri kiralarına doğrudan doğruya hangi hükümlerin uygulanacağını, kesin bir dille ve tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ifade etmiştir. TBK m. 339/ f. II hükmüne göre kamu kurum ve kuruluşlarının taraf olduğu konut ve işyeri kiralarına TBK hükümleri uygulanacaktır. TBK’da yer alan bu düzenleme bu konunun tartışmaya kapanması gerektiğinin en önemli sebeplerinden biridir.
Kaynakça
- ZEVKLİLER, Aydın., GÖKYAYLA, Emre. Borçlar Hukuku, İstanbul: Vedat Kitapçılık, 2020.
- KEŞLİ, Ahmet. Kamu Özel Sektör İşbirliği, PPP Projelerinin Hukuki Rejimi, İstanbul: Group Law Publishing, 2016.
- Baytan, İlhan, Özelleştirme, Ankara, 1999
- Gökdemir, Ayhan, Belediyenin Arsa İşgali Nedeniyle Alacağından Dolayı Üniversitenin Döner Sermaye İşletmesinin Gelirlerin Haciz Edebilir mi? Bkz; https://www.medimagazin.com.tr/guncel /okuyucudan/tr-belediye-universitenin-doner-sermaye-gelirlerini-haciz-edebilir-mi-11-79-60645.html
- Yağcı, Pınar, Mülkiyet Hakkı Kapsamında Kamu Mallarının Haczedilemeyeceği Üzerine Bir Değerlendirme, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.11, S.2, 2020
- Bkz: CASE OF KANİOĞLU AND OTHERS v. TURKEY – [Turkish Translation] by the Turkish Ministry of Foreign Affairs. pdf Erişim Tarihi: 05.02.2022.
- Bkz: CASE OF UYGURER İNŞAAT SAN. TİC. LTD. ŞTİ. v. TURKEY – [Turkish Translation] summary by the Turkish Ministry of Foreign Affairs. pdfErişim Tarihi: 05.02.2022.
- AYM Bireysel Başvuru kararı, Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B.N. 2013/711, T. 03/04/2014. Bkz: Anayasa madde 2; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir. 2013/44 E. 2013/59 K. 2.5.2013 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararı. Bkz: Microsoft Word – 2013-59-nrm.docx (anayasa.gov.tr)
- Tanör, Bülent/ Yüzbaşıoğlu Necmi, Türk Anayasa Hukuku, İstanbul, 2009, s. 97, Akil Cenk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bir Kararı Vesilesiyle Devlet Mallarının Haczedilmezliği Kuralı Üzerine Düşünceler, Ankara Barosu Dergisi, 2012.Bkz: 397940 (dergipark.org.tr)
- Tanör, Bülent/Yüzbaşıoğlu Necmi, Türk Anayasa Hukuku, İstanbul, 2009, s. 97, Akil Cenk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bir Kararı Vesilesiyle Devlet Mallarının Haczedilmezliği Kuralı Üzerine Düşünceler, Ankara Barosu Dergisi, 2012. Bkz: 397940 (dergipark.org.tr)
- Günel, Mustafa Cahit, Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Taraf Olduğu Konut ve Çatılı, İşyeri Kiralarına Uygulanacak Hukuk (TBK m. 339/f.II), İÜHFM C. LXXII, S. 1, 2014, s. 831-850
- Hasırcı, Hakan, Belediye Mallarının Haczi, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/621743
—– Daha fazla bilgi ve sorularınız için: —–
Av. Dr. Esra Hansu – [email protected]
tr.hansu.av.tr | +90 216 464 12 12
© Hansu Avukatlık Ortaklığı
Hansu Avukatlık Ortaklığı, yerli ve uluslararası müvekkillerine özellikle gayrimenkul, şirketler, vergi, enerji ve fikri mülkiyet hukuku alanında hizmet veren bir avukatlık ortaklığıdır. Bu makale Türkiye’de hukuk alanındaki gelişmeleri paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır. Hukuki bir görüş veya yönlendirme olarak düşünülmemelidir. Özel sorular ve sorunlar bakımından hukuki danışman görüşü alınmalıdır.