Son zamanlarda şirketlere kayyım atanmasına yönelik basında pek çok haber ile karşı karşıya kalınmaktadır. Ancak şirketlere kayyım atanması yalnızca haber içeriklerinde geçen konularla sınırlı değildir. Bu nedenle bu çalışma kapsamında Türk Ticaret Kanunu başta olmak üzere Türk Medeni Kanunu, İcra ve İflas Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlemeleri uyarınca anonim ve limited şirketlere kayyım atanmasını gerektiren haller üzerinde durulacaktır. Ancak anonim ve limited şirketlere kayyım atanmasına ilişkin düzenlemeler TTK içeriğinde oldukça sınırlı tutulduğundan kayyım türleri, atama makamı, atanma usulü, görevleri ve görevinin sona ermesine ilişkin hükümlerde daha çok TMK içeriğinden faydalanılacaktır. Nitekim TTK 1. Maddesinin ilk cümlesi “Türk Ticaret Kanunu, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ayrılmaz bir parçasıdır.” şeklinde olup her ne kadar çalışma konumuz sermaye şirketleri olsa da “kayyım” kavramının doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için öncelikle TMK kapsamındaki düzenlemelerin incelenmesi gerekecektir.
A. Türk Medeni Kanunu Kapsamında Anonim ve Limited Şirketlere Kayyım Atanmasını Gerektiren Haller
Hukuk terminolojisinde kayyım; belirli bir işin görülmesi, tüzel veya gerçek kişinin temsili veya malvarlığının yönetilmesi(TMK 403/2) için, yalnızca kanunda öngörülen durumlarda ve ilgili vesayet makamınca, ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen atanan kişidir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 396. Maddesine göre “kayyım”, “vasi” gibi bir vesayet organı olup 403/2. maddesine göre, “Kayyım, belirli işleri görmek veya malvarlığını yönetmek için atanır.” Kayyımın görev ve yetkilerinin sınırları hangi iş için atanmış ise o iş ile sınırlı olup kural olarak genel temsil yetkisine sahip değildir. Uygulamada ve öğretide kayyımlık türleri, TMK düzenlemelerine göre temsil kayyımı (TMK, m.426), yönetim kayyımı(TMK, m.427) ve isteğe bağlı (iradî) kayyım (TMK, m.428) olmak üzere üçlü bir ayrıma tabi tutulur. Ancak bazı kaynaklarda TMK 428. Madde kapsamında düzenlenen isteğe bağlı kayyım atanması, yönetim kayyımının bir alt türü olarak kabul edilmektedir.
A- Temsil Kayyımı
TMK’nın 426. Maddesinde düzenlenen temsil kayyımlığında; vesayet makamının yani sulh hukuk mahkemesinin, aşağıda yazılı olan veya kanunda gösterilen diğer hâllerde ilgilisinin isteği üzerine veya re’sen temsil kayyımı atayabileceği düzenlenmiştir. Madde metninde anonim ve limited şirketleri ilgilen kısım şu şekildedir.
426/3) Yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel varsa
Kanun metninde üçüncü fıkra kapsamında düzenlenen yasal temsilcinin görevini yerine getirmesine bir engel bulunması hali, anonim ve şirketlere temsil kayyımı atanmasında kullanılan bir hükümdür. Ancak bu madde kapsamında atanacak kayyımın görevinin temsil ile sınırlı olacağı diğer bir ifade ile kayyım atanan şirkette yönetimsel veya işletmesel bir kararın alınıp uygulanmasında atanan kayyımın bir etkisi olmayacağı unutulmamalıdır.
b- Yönetim Kayyımı
TMK’nın 427. Maddesinde düzenlenen yönetim kayyımlığında ise; vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle metinde sayılan hallerde bir yönetim kayyımı atar. Bu metin kapsamında anonim ve limited şirketleri ilgilen kısım ise;
427/4) Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,
Şeklinde düzenlenmiştir. Madde içeriklerinden anlaşılacağı üzere anonim ve limited şirketlerde yönetim kayyımı atanmasının temel dayanak maddesi TMK 427/4. Maddesidir. Zira şirketin bir tüzel kişi olarak ticari hayatının devamı ve gerekli idari ve yönetimsel işlemlerin icra edilmesi şirketin organları vasıtasıyla mümkün olmakta, bu organların görev yapamaz hale gelmesi halinde ise TK 427/4 maddesi uyarınca yönetim kayyımı atanması yoluna gidilmektedir. Bu konu, hem anonim hem de limited şirketler açısından aşağıda ayrıntılı bir şekilde incelenecektir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki TMK 426/3 ve 427/4. Maddeler arasındaki farkın doğru bir şekilde hukuki uyuşmazlığa yansıtılması çok önemlidir. Nitekim Yargıtay 11. HD. 03.10.2012 tarih ve 2011/798 E. – 2012/14892 K. sayılı ilamında, “..Davacı; asıl ve birleşen davalarda, davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin müdürü olan A.’in görev süresinin 14.9.2010 tarihinde sona erdiğini, tüm ortaklara 2.8.2010 tarihinde ortaklar kurulu toplantısı için çağrı bildirimi gönderildiğini, ancak ortaklardan % 65 hisseye sahip olan N.’ın ortaklar kurulu toplantısına katılmadığını ve oyçokluğu ile alınan kararın ticaret sicil memurluğu tarafından sicile kaydedilmediğini, şirkete müdür seçimi yapılamadığından şirkete kayyım olarak mahkemece belirlenecek bir kişinin ya da şirket ortağı olan A.’in atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonunda, davalı şirket hakkında açılan bir başka davada davalı şirkete kayyım atandığı ve bu sebeple davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dosya içinde karar örneği bulunan Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/87 E. sayılı ilamı uyarınca davalı şirkete ihtiyati tedbir mahiyetinde, temsil kayyımı atandığı anlaşılmaktadır. Buna karşın eldeki davada davacı tarafça istem, davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına dair olup, adı geçen mahkemece verilen kararın geçici mahiyette olduğu ve eldeki davaya dair uyuşmazlığı giderici vasıfta bulunmadığı açıktır. O halde mahkemece değinilen husus göz önünde bulundurularak, davanın esası hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar vermek gerekirken, yazılı gerekçe ile karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.” hükmü ile talep edilen kayyım türü ile atanan kayyım türü arasındaki farkın doğru değerlendirilmesi gerektiği mütalaası ile yerel mahkeme kararını bozmuştur. Karar içeriğinde geçen şirket, Yargıtay kararına kadar geçen süre zarfında hem yönetim organı olmadığı için ticaretine devam edememiş ve telafisi imkansız zararlara uğramıştır. Bu nedenle benzer bir duruda şirketin organsız kalarak ticari zararının artmasına sebebiyet vermemek için konusunda uzman, dayanak maddeler arasındaki ayrımı profesyonelce yapabilen bir vekil vasıtasıyla temsil çok önemlidir.
c- Görevli ve Yetkili Mahkeme
Her ne kadar TMK’nın 426. ve 427. Maddeleri kapsamında kayyımın vesayet makamı olan sulh hukuk mahkemesi tarafından atanacağı belirtilmişse de, kayyım atanmasına ilişkin dava, anonim ve limited şirketler açısından mutlak ticarî dava niteliğindedir. Bu nedenle, kayyım atanmasına ilişkin davalarda görevli mahkeme, asliye ticaret mahkemeleri veya asliye ticaret mahkemelerinin olmadığı yerlerde bu sıfatla hareket eden asliye hukuk mahkemesidir. Yetkili mahkeme ise şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Ayrıca kayyım atanması davasında husumet diğer ortaklar yanında mutlaka şirkete karşı da yönetilmelidir.
d- TMK Uyarınca Atanan Kayyımın Konumu, Görevleri, Görev Süresi
Anonim veya Limited şirketlere kayyım atanması halinde şirket normal faaliyetlerine devam eder. Kayyımın görev süresi ve ücreti ise, kendisini atayan mahkeme tarafından belirlenir(TMK, m.458/f.2). Kayyım şirket malvarlığının yönetimi ve gözetimi ile görevlendirilmiş ise, yalnız o malvarlığının yönetim ve korunması için gerekli olan işleri yapabilir. Kayyımın, bunun dışındaki işleri yapabilmesi, temsil olunanın vereceği özel yetkiye, temsil olunan bu yetkiyi verecek durumda değilse kendisini atayan mahkemenin iznine bağlıdır (TMK, m.460)
e- TMK Uyarınca Atanan Kayyımın Görevinin Sona Ermesi
Temsil kayyımlığı, kayyımın yapmakla görevlendirildiği işin tamamlanması ile sona erer. Yönetim kayyımlığı ise, kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması veya kayyımın görevden alınması ile sona erer.
f- TMK Uyarınca Atanan Kayyımın Sorumluluğu ve Şirkete Vereceği Zararın Tazmini
Kayyım, görevlerini yerine getirirlerken iyi bir yönetimin gerektirdiği özeni göstermekle yükümlüdür (TMK, m.466). Aksi takdirde, görevini yerine getirirken kusurlu davranışıyla şirkete verdiği zarardan sorumlu olur (TMK, m.467). TMK’da Devletin sorumluluğuna da yer verilmiştir. Buna göre, Devlet, vesayet dairelerinde görevli olanların hukuka aykırı olarak sebebiyet verdikleri zararlardan doğrudan doğruya sorumlu olduğu gibi; kayyıma tazmin ettirilemeyen zararlardan da sorumludur. Zararı tazmin eden Devlet, zararın meydana gelmesinde kusurlu olanlara rücu eder (TMK, m.468). Sorumlu kayyıma karşı açılacak tazminat davası kesin hesabın tebliğ edildiği tarihten başlayarak bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Tazmin ettirilemeyen zararlar için Devlete karşı açılacak tazminat davasının zamanaşımı süresi ise zararın kayyıma tazmin ettirilemeyeceğinin anlaşılmasından başlayarak bir yıldır. Devletin rücu davası, rücu hakkının doğumunun üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar (TMK, m.492).
Aşağıda incelenecek olan ve CMK 133. Maddesi kapsamında şirketlere atanan kayyımların sorumlulukları ise CMK 142-144. Maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemelerinde açılacak tazminat davaları vasıtasıyla giderilmektedir.
B. Türk Ticaret Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu Ve İcra İflas Kanunu Kapsamında Anonim Ve Limited Şirketlere Yönetim Veya Temsil Amaçlı Kayyım Atanmasını Gerektiren Haller
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu Kapsamında sermaye şirketlerine kayyım atanmasına ilişkin düzenlemeler; TTK 235. Maddesi ile Kollektif Şirketler, TTK 339, 401, 403, 412ve 441. Maddeleri ile Anonim Şirketler hakkında olmak üzere oldukça sınırlıdır. Limited şirketler hakkında yapılan düzenlemeler ise kanun metninde mevcut olmamakla birlikte TTK 617/3. ve 635. Maddeleri göndermesi ile anonim şirketler hakkında yapılan düzenlemeler limited şirketler hakkında da uygulanmaktadır.
1.1. Yönetim Kayyımı Atanması
Genel bir tabir ile açıklamak gerekirse yönetim kayyımı, hak ve yetkiler ile yönetilen bir mal varlığı unsurunun yönetimden yoksun kalması halinde atanmaktadır. Malvarlığındaki yönetimsizlik, gerçek kişilerde malvarlığını yöneten kişinin ölümü, gaipliği, kötü yönetimi veya malvarlığını yönetmesine engel durumların(hastalık, akıl sağlığı yoksunluğu yahut fiil ehliyetine haiz olmamak) ortaya çıkmasından, tüzel kişilerde ise yönetim yetkisine haiz organın işleyemez hale gelmesinden diğer bir ifade ile organ eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Limited şirketlerde organ eksikliğine ek olarak haklı sebeplerle açılan fesih davasında, taraflardan birisinin istemi üzerine hakimin gerekli önlemleri alma yetkisi içerisinde yönetim kayyımı atanması da yer almaktadır.
6102 sayılı TTK kapsamında şirkete mahkemece yönetim kayyımı atanmasına olanak sağlayan açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Bu konuda kanun kapsamında yer alan başlıca düzenleme TTK 412. Maddesi olup kanun metni; “Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir. Mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar. Kararında, kayyımın, görevlerini ve toplantı için gerekli belgeleri hazırlamaya ilişkin yetkilerini gösterir. Zorunluluk olmadıkça mahkeme dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir. Karar kesindir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki buradaki kayyımlık şekil itibari ile bir yönetim kayyımlığı değildir.
Yukarıda kısaca değinildiği üzere yönetim kayyımı atanmasındaki başlıca etmen; yönetimden yoksun kalmış bir mal varlığıdır. Anonim ve limited şirketlerin mal varlığı, şirket aktif ve pasifleri diğer bir anlatımla sermayesinden ibaret olup sermayeyi yöneten ve sermaye üzerindeki hak ve yetkileri kullan organ da anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited şirketlerde şirket müdürleridir. İşte bu yönetim organlarının şirketi ve dolaysıyla sermayeyi yönetemez hale gelmesine de şirketin organsız kalması denilmektedir. Aslında şirketin herhangi bir organın işlevini kaybetmesi hem anonim hem de limited şirketler açısından bir fesih sebebidir. Ancak yönetim kayyımı atanabilmesi için öncelikle şirketin yönetim organından yoksun kalması ve bu yoksunluğun başka bir yolla giderilememesi gerekmektedir. Nitekim Yargıtay 11. HD: 18.12.2018 tarih 2017/2553 E – 2018/8029 K. sayılı “…Yerel mahkeme kararında 26/12/2008 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında şirketin tasfiyesine ve tasfiye kurulu olarak yönetim kurulunun görevlendirilmesine karar verildiği, anonim şirkete kayyım atanmasının kural olarak şirketin organsız kalması halinde talep edilebilecek bir tedbir olduğu, 12/01/2017 havale tarihli ticaret sicil müdürlüğünden gelen cevap yazı ve aynı yöndeki bilirkişi raporuna göre davalı şirketin halen tasfiye halinde olduğu, tasfiye memuru olan yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin devam ettiği, davalının organsız kalmasının söz konusu olmadığı, şirket organlarının görev başında oldukları, … uyarınca kötü yönetim nedeniyle kayyım tayini talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. ……. mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir. Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA….” şeklindeki hükmü ile bu hususu tevsik etmiştir.
Anonim şirketler açısından TTK 530. Maddesinde, limited şirketler açısından ise TTK 636/2 ve 4. Maddesinde organ eksikliği ve bunun sonuçlarını düzenlemiştir. Her iki kanun metni de aynı olup şirketin kanuna uygun hale getirilmesi için verilen süre anonim şirketlerde yönetim kuruluna, limited şirketlerde ise şirket müdürüne verilmektedir.
TTK 636/2-4 ile TTK 530. Maddesi; “ Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli organlarından biri mevcut değilse veya genel kurul toplanamıyorsa, ortaklardan veya şirket alacaklılarından birinin şirketin feshini istemesi üzerine şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, müdürleri/yönetim kurulu üyelerini dinleyerek şirketin, durumunu Kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler, buna rağmen durum düzeltilmezse, şirketin feshine karar verir. Fesih davası açıldığında mahkeme taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir.” Hükmünü içermektedir.
Maddede mahkemenin gerekli önlemleri alabileceği belirtilmiş, fakat hangi tedbirleri alacağı gösterilmemiştir. Ancak gerek yukarıda açıklandığı ve gerekse örnek Yargıtay kararı içeriğinde değinildiği üzere mahkemenin alacağı tedbirlerden arasında, şirkete yönetim kayyımı atanması ilk sırada gelmektedir. Nitekim TMK 427/4. Madde hükmü hakimin ihtiyati tedbir niteliğinde şirkete yönetim kayyımı atamasının hukuki dayanağını oluşturmaktadır. Fakat burada aranan bir diğer şart şirketin organsız kalmasının yanında oluşan yönetim boşluğunun başka yollarla giderilmesinin mümkün olmamasıdır.
Yönetim kayyımın atanmasında anonim şirketten farklı olarak limited şirketlerde bir de haklı nedenlerle açılan fesih davalarında yönetim kayyımı atanabilmektedir. Nitekim bu dava açıldığı anda taraflardan birisinin istemi üzerine hakim, gerekli önlemleri alma yetkisine haiz olup bu yetkiler içerisinde tedbir niteliğinde şirkete yönetim kayyımı ataması da söz konusudur.
Yukarıda açıklanan şirketin organsız kalması ve yönetim boşluğunun başka yollarla giderilmesinin mümkün olmaması ve ek olarak limited şirketlerde haklı nedenle açılan fesih davasında taraflardan birinin talebi üzerine hakimin şirkete yönetim kayyımı atamasının yanında anonim ve limited şirketlere yönetim kayyımı atanması hallerinin düzenlendiği diğer iki yol daha bulunmaktadır. Bunlar;
- Ceza hukuku alanında bir koruma tedbiri olarak yönetimin kayyıma devri(CMK 133)
- Konkordato yargılamasında tasdik edilen konkordato projesinin uygulanması için kayyım atanması(İİK 306) şeklindedir.
1.1.1 Ceza Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Yönetim Kayyımı Atanması
Ülkemizde yaşanan özellikle 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe girişimi öncesinde ve sonrasındaki eylemleri nedeniyle FETÖ/PDY terör örgütü kabul edilmiş ve bu terör örgütü organizasyonunun Türkiye Cumhuriyeti dahilinde kamu kurumları ve özel sektörde şirketler içerisinde yapılanmaya gittiği, bu yapılanmalar eliyle terör örgütüne yardım ve destek sağlandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle sermaye şirketleri hakkında başlatılan soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında bu şirketlerin terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı ve irtibatı konusunda kuvvetli suç şüphesinin olması durumunda, yargılama sonuna kadar denetim ve yönetim faaliyetlerinin kayyım eliyle sağlanması için CMK 128 ve 133. Maddeleri kapsamında bazı değişiklikler yapılarak el koyma ve koruma tedbirleri uygulanmaya başlamıştır.
CMK 128. Madde kapsamında düzenlenen ve şüpheli veya sanıklara ait her türlü mal varlığı üzerinde uygulanabilen el koyma tedbirinin yalnızca ; Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (madde 76, 77, 78), Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80) ile organ veya doku ticareti (madde 91), Hırsızlık (madde 141, 142), Yağma (madde 148, 149), Güveni kötüye kullanma (madde 155), Dolandırıcılık (madde 157, 158), Hileli iflas (madde 161), Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188), Parada sahtecilik (madde 197), (Mülga: 21/2/2014 – 6526/10 md.; Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/25 md.) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (madde 220, fıkra üç), İhaleye fesat karıştırma (madde 235), Edimin ifasına fesat karıştırma (madde 236), (Ek: 24/11/2016-6763/25 md.) Tefecilik (madde 241), (2) Zimmet (madde 247), İrtikap (madde 250) Rüşvet (madde 252), Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308), (Değişik: 2/12/2014-6572/41 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316), Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları. Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları, Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar hakkında uygulanabilir. Yine bu madde kapsamında 15.08.2016 tarihinde 674 sayılı KHK’nin 13. Maddesi ile eklenen ve 10.11.2016 tarihli resmi gazete yayınlanan 6758 sayılı Yasanın 13. Maddesi ile aynen kabul edilen hükümler ile “Bu madde uyarınca el konulan taşınmaz, hak ve alacakların idaresi gerektiğinde bu malvarlığı değerlerinin yönetimi amacıyla kayyım atanabilir. Bu durumda 133 üncü madde hükümleri kıyasen uygulanır”. düzenlemesi getirilerek yazılı ve görsel basında sıkça karşılaştığımız “şirkete kayyum atandı” şeklindeki haberlerin yasal dayanağı oluşturulmuştur.
CMK 133. Maddesi kapsamında ise 01.07.2016 tarihli resmi gazete yayınlanarak yürürlüğe giren 6723 sayılı Kanunun 32. Maddesi ile yapılan değişiklik ile “Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.” düzenlemesi oluşturulmuştur.
Bu madde kapsamında cevaz verilen kayyımlık, denetim kayyımı ve yönetim kayyımı olarak ikili bir ayrıma tabi tutulabilir. Atamayı gerçekleştiren hakim, kayyımın yetkilerini karar içeriğinde açıkça belirtir ve TMK 426 ve 427. Maddelerden farklı olarak CMK kapsamında yapılan kayyım atama kararları ilan edilmek zorundadır. Ayrıca bu maddeler kapsamında atanan kayyımlar denetim veya yönetim için olmak üzere soruşturma veya kovuşturmanın gereklerine göre hakim tarafından belirlenir.
Yine CMK kapsamında atanan kayyımların görevlerini yaparken atanan kurumları zarara uğratması halinde devletin sorumluluğu söz konusu olup bu husustaki tazminat davaları CMK 142 ila 144. Maddeleri kapsamında Ağır Ceza Mahkemesinde açılacak tazminat davaları ile kayyım sorumluluğuna gidilebilir.
1.1.2. İcra İflas Kanunu Kapsamında Yönetim kayyımı Atanması
İcra ve İflas Kanunu kapsamında daha önce uygulanan iflas erteleme prosedüründe belirli durumlarda kayyım atanabileceği yönündeki hükümler, 28.12.2018 tarihinde yapılan düzenlemeler ile mülga hale gelmiştir. Yapılan değişikliğin ardından İİK kapsamında anonim veya limited şirketlere yönetim kayyımı atanabilmesi hususu yalnızca 306. Madde kapsamında yer alan düzenleme ile sınırlı kalmıştır. İİK 306/2. Maddesi kapsamında yer alan “..tasdik edilen konkordatonun yerine getirilmesini sağlamak için gerekli gözetim, yönetim ve tasfiye tedbirlerini almakla görevli bir kayyım tayin edilebilir.” hükmü gereği konkordato yargılamasından sonra konkordato projesi tasdik edilen şirket için gözetim, yönetim ve tasfiye işlemlerinin yerine getirilmesi için ilgili tasdik kararında kayyım atanabilmektedir.
1.2. Temsil Kayyımı Ataması
Anonim ve limited şirketlerde temsil kayyımı atanması, uygulamada sıkça karşılaşılan bir konu değildir. Temsil kayyımı TMK 426. Madde kapsamında sayılan menfaat çatışması, kişinin kendisini temsil edemeyecek ve temsilci atayamayacak durumda olması veya yasal temsilcinin görevini yerine getirmesinde bir engel olması hallerinde atanabilmektedir. Anonim veya limited şirketlerde temsil kayyımının atanabileceği haller de ancak yönetim kurulunun veya şirket müdürünün şirkete karşı açtıkları veya şirket tarafından bu kişiler aleyhine açılan sorumluluk davalarında şirkete atanması halinde söz konusu olabilir. Nitekim şirketin temsil organları anonim şirkette yönetim kurulu, limited şirkette ise şirket müdürü olup bu organlar ile şirket tüzel kişiliği arasında devam eden davalarında şirketin temsil edilmesi gereği re’sen veya ilgili kişinin talebi üzerine hakim tarafından temsil kayyımı atanabilir.
C. Sonuç
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda TTK gereği anonim ve limited şirketlere yönetim kayyımı atanması yalnızca; şirketin yönetim organından yoksun kalması ve bu yoksunluğun başka bir yolla giderilememesi ile limited şirketlerde buna ek olarak haklı nedenlerde şirketin feshi davası açılması halinde, CMK gereği ise el koyma ve güvenlik tedbirleri kapsamında şüpheli yada sanık konumundaki tüzel kişinin suçu işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığı halinde mal varlığına el konularak bu mal varlığının yönetimi için ve İİK gereği de yalnızca tasdik edilen konkordato projesinin uygulanması için yönetim kayyımı atanabilmektir. Temsil kayyımlığı ise anonim şirketlerde TMK 426. Maddesi kapsamında sayılan hallerde atanabilmekle en karşılan durum şirket yönetim organları ile şirket tüzel kişiliği arasındaki davalarda oluşan çıkar çatışması halinde mümkün olabilmektedir. Ancak önemle belirtmek gerekir ki yasal mevzuat kapsamında düzenlenen ve türü ne olursa olsun anonim veya limited şirkete kayyım atanmasını gerektiren hallerin temel yasal dayanağı, TMK 426. Ve 427. Maddeleridir. Uygulamada anonim veya limited şirketler nezdinde oluşan uyuşmazlığın doğru bir şekilde analiz edilerek yine doğru bir şekilde yargı makamına taşınması, kayyım atama kararının muhatabı olan anonim veya limited şirketin ticari çıkarları açısından büyük önem arz etmektedir. Neticede devamı zorunlu olan bir ticari yaşam ile şirket ortakları ile üçüncü kişilere karşı bir sorumluluk söz konusudur. Bu nedenle konusunda uzman ve yasal mevzuata hakim, profesyonel bir vekil vasıtasıyla uyuşmazlığa çözüm aranması şirketin lehinedir.
—
Daha fazla bilgi ve sorularınız için:
Av. Ebru ACAR – [email protected]
tr.hansu.av.tr | +90 216 464 12 12
© Hansu Avukatlık Ortaklığı
Hansu Avukatlık Ortaklığı, yerli ve uluslararası müvekkillerine özellikle gayrimenkul, şirketler, vergi, enerji ve fikri mülkiyet hukuku alanında hizmet veren bir avukatlık ortaklığıdır. Bu makale Türkiye’de hukuk alanındaki gelişmeleri paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır. Hukuki bir görüş veya yönlendirme olarak düşünülmemelidir. Özel sorular ve sorunlar bakımından hukuki danışman görüşü alınmalıdır.